cemal süreya şiiri.
istanbulda elimi kaldırdım 
biraz içkiliydim, biraz sevdalı, biraz da minareli 
geleni geçeni durdurdum 
bakın dedim bakın gökyüzü nasıl eskimemiş 
bir de şu martılara bakın nasıl alıngan martılar 
istanbulda en ince minarede 
beş tane gözüm vardı mavi..
istanbulda gözümün birini söndürdüm 
balıkların yarısı yok oldu gitti 
hiçbir balığın kuyruğu yok kör oldum 
ben bir zamanlar yelpazeli kadınlar görürdüm 
evlerinde kocalarında uykularında 
yarı yarıya saç yarı yarıya dudak 
nasıl sıcak olurlardı düşünürdüm..
istanbulda divanyolunda denizin orda 
bütün milleti başıma topladım 
herkes birşey söyledi kendine göre 
bir kadın döktüre döktüre susuyordu 
yaklaştım yanına elini tuttum 
bak dedim martılar ne kadar alıngan 
işte tam bu sırada saat beşi vurdu..
                    saat beş
yalnızların saati.
                    
    mesai biter.
dört gözle beklersin, diğer bütün bahaneler gibi bunu da; sesini duyabilmek için.
telefonu alır ve bir iki tuşa bastıktan sonra beklersin o hayat veren sesi sanki ilk defa, sanki son defa duyacakmış gibi. gülümsediğini hissedersin ilk hecesinde, bir sıcaklık kaplar içini. sonra, severek alıp giydiği yeni ayakkabının bütün gün canını yaktığını anlatırken, işten eve yolculuğunda eşlik etmeye başlamışsındır o’ na. kimi zamanlar öyle kaptırır kendini konuşmaya, her gün gittiği yolu şaşırır, yanlış sokaklara dalar. ardından kabak sana patlar "sen şaşırtıyorsun beni" diyerek, gülmek için vesile olur... evin kapısına kadar bırakıp, telefonu kapattığında, senin hala devam eden mesaine dönersin, yüzünde bir türlü silemediğin bir gülümseme ile.
güzeldir saatin beş’i vurması.
güzeldi bir zamanlar...
                    
    dört gözle beklersin, diğer bütün bahaneler gibi bunu da; sesini duyabilmek için.
telefonu alır ve bir iki tuşa bastıktan sonra beklersin o hayat veren sesi sanki ilk defa, sanki son defa duyacakmış gibi. gülümsediğini hissedersin ilk hecesinde, bir sıcaklık kaplar içini. sonra, severek alıp giydiği yeni ayakkabının bütün gün canını yaktığını anlatırken, işten eve yolculuğunda eşlik etmeye başlamışsındır o’ na. kimi zamanlar öyle kaptırır kendini konuşmaya, her gün gittiği yolu şaşırır, yanlış sokaklara dalar. ardından kabak sana patlar "sen şaşırtıyorsun beni" diyerek, gülmek için vesile olur... evin kapısına kadar bırakıp, telefonu kapattığında, senin hala devam eden mesaine dönersin, yüzünde bir türlü silemediğin bir gülümseme ile.
güzeldir saatin beş’i vurması.
güzeldi bir zamanlar...
trafigin dusunuldugu saat.
                    
    istanbulda yazın devlet dairelerinde mesainin bittiği saat.
                    
    neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
